Yeni sitemizle hizmetnizdeyiz adres www.erentepekoyu.com
  FORUM
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

HER ŞEY DAHA GÜZEL BİR ŞEBİNKARAHİSAR İÇİN

FORUM - vatanım

Burdasın:
FORUM => ŞEHİT DURMUŞ ÖZER => vatanım

<-Geri

 1 

Devam->


wender
(şimdiye kadar 63 posta)
17.01.2008 08:58 (UTC)[alıntı yap]
Vatanım

Bazen, “yanlış mı hissediyorum” diyorum. Yanlış düşünmekten çok daha vahim bir durumdur bu. Gençken de bu şüpheye düşer, başa çıkamayınca kendimi kalabalıkların içine atardım.

Televizyonda sevilen dizileri izlerdim mesela; en yakın kalabalık. Orada bir hikâye sürekli kendini tekrarlardı, ben de kim bilir ne çok kişiyle bu tekrarda buluştuğumu düşünür, kitlesel iletişim toplumunun ağlaması gereken yerde ağlayan, gülmesi gereken yerde gülen sadık bir üyesi olurdum. Doğru hissediyorum işte, derdim; uyumluyum.

Bazen de küçük kalabalıklara dâhil olurdum. Hangisi olursa olsun, bir cemaate dâhil olmanın insanın olgunlaşmamış duygularını nasıl derleyip toparladığına şahit oldum. Görevler tanımlanmamış, tek sorumluluk “katılmak” olan; duygusal açıdan bağlanmak ve bir lider doğurup peşinden gitmek olan...

Tanımlanmışsa da görevler, öylesine biçimsel ve derin hislerden yoksundur ki; küçük bir kalabalık yalnızca içinde erimemize ve asıl sorumluluktan kaçmamıza yarar. Cemaatin uylaşımsal ve çirtdeğerli varlığını savunmak, kişinin kendi özerkliğini ve ruhsal bütünlüğünü savunmasından daha kolaydır.

Evet, kimliğiniz dağılır belki ama kimlik bunalımı yaşamazsınız, çünkü onaylanırsınız. Grup, giderek kısıtlamacı olmaya başlar ve psikolojik açıdan gerileme süreci işler. Çünkü artık ahlaki yargınız özgürleşmiştir, sorumluluğunuzdan çıkmıştır. Masum ve bir o kadar saldırgan çocuklar, geçici heyecanlarda hızla birleşir ve sonra hızla televizyonların başındaki devasa kitlenin içine dağılırlar.

Anne ve babalarımıza isyan ederken, her hangi birini “lider” anne veya babamız yapmak; ailemiz içinde bunalırken, grubumuz sahnesinde ailemizi saf, tertemiz bir çocuk rolünde oynamak. Ben çok oynadım bu tiyatroyu her yaştan insanlarla, yetişkin olmaktan çok korktum.

Sevgiye yanlış yerlerden dokunursa kalbimiz, nesneyle yanlış şeyler konuşursa, ahlaken istikrarlı olsa da davranışlarımız ve bilimsel açıdan terbiyeli olsa da düşüncemiz, nesne dağılırsa elimizde, kalbimiz yalnız kalırsa, boşalırsa duygularımız içimizden birden bire, ne olur halimiz?

Düşüncemize derin hisler eşlik etmezse, ne anlamı var? Hayat öylesine karmaşık ki, yalnızca akıl, bütünüyle kavramaya yetmiyor. Aşırı duyguları coşkuyla paylaşan kalabalıklar, yeknesak hale gelmiş tahribata yükselen çok sesli isyanlar, ölüme ve acıya verilen sert tepki, bayraklarda sallanan ve şehitlerimizin acısında nesneleşen vatan sevgisi, hepimiz kardeşiz diye sallanan yumruklar; böylesi büyük bir toplu enerji; içinde eriyip gitme arzusuna kapılıyorum.

Soruyorum. Niye dün değil de, bugün bu acıda kalabalıklaştık? Bunun için gerekli rakama yeni mi ulaştık, buna uygun kalabalık duyarlılığı yeni mi edindik? Yani bu acının toplu halde hissedilme, tahammülleri zorlama ve isyan eşiği nedir? İlk şehit geldiğinde, sonra yirmincisi, beşbinincisinde; bizi bugünkü rakamlarla sokağa akmaktan ve haykırmaktan men eden neydi? Sabrımızın sınırı kaç ölümde taşıyor? Niye dün kurmadık bu “yeter artık” diyen cemaati? Sokağa çıkmamızın koşulları mı, ülkenin koşulları mı değişti?

Stadyumda kutlanan bayram törenlerinde nasıl ki incecik bir çocuk sesi henüz anlamını bile bilmediği yoğun duyguların, mücadelelerin ve acıların şiirini çığlık çığlığa okurken, içimin titremesine ve gözyaşlarıma hâkim olamıyorsam, öyle bir erime arzusu.

O bayramlarda gençlerin birbirlerinin omuzlarına yükselerek kurdukları kuleler: bir ülke, bir aile, muhteşem bir gelecek kurar gibi; yeni yollar, raylar, hastaneler, limanlar yapar gibi; fabrikaları, çiftlikleri, kentleri ve köyleri ihya eder gibi; yeni keşiflerle yeniçağlar açar gibi; sporda, sanatta, bilimde şahlanıp koşar gibi... Bu hayalin içinde erime arzusu.

Birbirlerine güç vererek, inanarak, güvenerek, severek... Biri kulenin en üstünde tek başına durur, sırtında kimsenin ağırlığı yoktur: riski büyüktür, düşebilir; fakat onu taşıyanlar piyasada rekabet ettiği firmalar değil, kardeşleridir. Ve hepsi adına; düşenler, kalkanlar, ölenler ve yaşayanlar adına bayrağı açar. İçim titrer, ağlarım. Bugün onlar vatana olan sevgilerini, ölme arzularıyla haykırıyorlar.

Vatanı şehitlerimizle hissediyoruz, düşmanı teröristlerle. Bu coşkulu kalabalığın, içimizde ne oranda bir iç özgürlük ve duygusal uyanış yarattığı müphem. Bu kalabalığın, hiçbir zincire ve cemaate mahkûm olmadan isyanı nasıl kavradığı ve yaşadığı; geçici bir heves ya da duygusal boşalmanın ötesinde derin bir his olarak kendine nasıl sorumluluklar çıkardığı ve kendiyle ne şiddette yüzleştiği de müphem. Bireylerin ne kadar özerk olduğu, çektikleri acının zamanda ne kadar sürekli olacağı ve onları nasıl üretici kılacağı ve gerçeğin, toplumun içinde ne kadar tezahür ettiği, müphem.

Bu kalabalığın karşısında bir sessiz, sinmiş kalabalık var ki; onun hali daha karmaşık, hiper vahim, bin beter. Çünkü onun geçişken ve geçici değil sahnesi, çakılıp kalmış bir rolde; dağılma yok, bunalım ise; kimliğinin yerleşik değeri...

Tepkisiz kalmaktan yeğdir, geç de olsa tepki vermek. Bu tepki, hayatımızı, yaşama alışkanlıklarımızı, ilişkilerimizi ne kadar değiştirecek? Ortak sorumluluk alma, ilişkileri güçlendirme, kendini büyütme arzusu doğuracak mı? Şikâyet etmek ve hayır demek, ağlamak ve haykırmak az şey değildir. Bu kalabalığın içinde sahici dokunuşlar ve kesintili de olsa, samimi bir iletişim var mı?

Kalabalık dağılınca, bireyler vatanı ve kendilerini hissetmek için neye dokunacak? Hangi gecikmiş ve geçici cemaatte çocuk olacağız, yeniden? Kimi seçip kusurlular içinden, mükemmel annemiz veya babamız yapacağız ondan; kim olacak, ölü ya da yaşayan kusursuz bir lider? İçim titrer, ağlarım...

Yüzeysel yaşamaktan memnun, şikâyetlerinin kaynağı duyarsızlığı olan karşılıklı kalabalıkları, iç içe geçmiş cemaatleri, hakiki bir derinlik ve mahremiyet kapasitesi hızla parçalanan bireyleri; istemiyorlarsa, temelden değişmeye zorlamanın hiç anlamı yok. İstemiyorlarsa, ağlayacaklardır; ağlayacağım...

Anne vatan, baba devlet; nasıl bir ebeveyn oldular ki çocuklarına; nasıl bir ilişki kurdular aralarında, nasıl bir model sundular ki ve nasıl hissettirdiler ki kendilerini evlatlarına; mesela evden dışarı çıkınca nasıl bir diyalogları oldu ki dünyayla; nasıl muamele gördüler ki uluslar arası sokaklarda; onlar suskun, çocukları hayallerinden ve gururlarından kırgın ve yüreklerinden kızgınlar... Haksız değiller. Kırgınlık ve kızgınlığı sunum modeli ise; evlerinde çocuk yaştan beri belledikleri model...

Doğru hissetmek, doğru yerden hissetmek o denli önemli ki... Yıllar önce bir kız arkadaşım sonradan eşi olan erkekle ilk tanıştığında ki öyle güzel bir buluşma, öyle çok ortak yön ve öyle sıcak bir muhabbetin ardından; adamın boynundan neredeyse ayak bileklerine dek uzanan, giysileriyle hiçbir uyum içermeyen el örgüsü atkısı nedeniyle bir daha görüşmeme kararı almıştı. Bu atkı, ona köyün renklerini ve geleneklerini de değil; sanayi devrimini yaşayamamış köylülüğü çağrıştırmıştı. Bütün olumlu etkileşime, uyumlu iletişime ve içinde uyanan heyecana rağmen, atkı önüne dikiliyor; tüm diğer hislerin önüne geçiyor ve ona karşı bir adım atmasını engelliyordu.

Tesadüfen gerçekleşen ikinci buluşmada, adam yine aynı atkı ile karşısındaydı. Arkadaşımın gözlerinin nereye takıldığını fark edince güldü ve annem, dedi; yakın zamanda kaybettim ve bu bana son hediyesiydi... Böylece atkı, yine güçlü bir şekilde hissedildi; ama bir anne olarak; ve adam, bambaşka şekilde hissedildi; sevgi dolu ve bütün olarak. Dediğim gibi, evlendiler.

Vatanı şehitlerimizle hissediyoruz. Çünkü başka şekilde hissedeceğimiz yerlerde derin tahribat var, kafa karıştıran kaygılar ve sisler var, kaygan ve belirsiz. Oysa şehitler, gencecik yaşta vatan müdafaasında ölümler, yalın gerçek.

Çek besteci Smetana, 'Vatanım-Ma Vlast' Senfonik Şiirler Dizisi’nde, vatanının tarihini, manzaralarını ve atmosferini, müziğin programına birebir sadık kalarak duygulara hitap eden narin melodiler eşliğinde betimlemiştir. Bu dizinin en etkileyici bölümü, Moldau’dur. Moldau, Çek Cumhuriyeti’ndeki en uzun nehrin adıdır. Smetana, Vatanım’ın konser program notlarını, yakın dostu Çek ozan Vaclav Zeleny ile birlikte yazmıştır.

Bu notlarda Moldau, şöyle anlatılır; 'Bu bölümde Moldau ırmağının akışı müzikle anlatılır. Sıcak ve soğuk iki kaynak, önce tek başlarına akarlar, sonra da birleşirler ve büyük ırmağı oluştururlar. Moldau, ülkenin kırlarından, ormanlarından geçer, halkın coşku dolu şarkıları eşliğinde akar, ayın gümüş renkli ışığının aydınlattığı su perilerinin danslarını izler. Gururla yükselen şatoları, heybetli kayalıkları selamlar, köpürür, taşar ve Prag’a ulaşır. Nehrin kıyılarında Vysherad Kalesi görülür. Sonra da tatlı akışına devam ederek Elbe Irmağı’na karışır'.

Vatanı, bir nehirde hissetmek nasıl şeydir, düşünün. Sıcak ve durgun, soğuk ve çağlayan kaynakların birbirine karışmasıyla oluşan, önce bir ağaç gibi tek ve hür akan, sonra bir orman gibi kardeşçesine birleşen ve sevgiyle büyüyen... Ülkenin bağrından gürül gürül geçen, halkın coşkulu ve sevinçli şarkılarıyla ongun; birer su perisi halinde ayla dans eden âşıklarıyla neşeli; gururla yükselen yapıtlarıyla ve üretimiyle kıvançlı; heybetli kayalıklarıyla dirençli bir nehir...

Kabaran, köpüren, taşan bir nehir... Ve bir kalede, belki tek odalı bir hanede, belki bir devlet fabrikasında ya da çiftliğinde, belki bir müzede, tiyatro binasında ya da kütüphanede, belki bir kır kahvesinde, işçi yemekhanesinde kendi aksini ve tarihini görür. Kendisinin farkına varır, sembolüyle yüzleşir. Ve yaşamaktan memnun, tatlı akışına devam eder... Yetişkin, sorumluluklarının, kaynaklarının ve gücünün farkında olan vatan nehirleri, başka ırmaklara güvenle, sevinçle, neşeyle, gururla ve umutla karışır...

Biz bunu hak ediyoruz. Böylesi hissetmeleri, böylesi kavuşmaları, karışmaları; böylesi kıvancı, böylesi neşeyi... Biz böyle yaşamayı hak ediyoruz. Kimse ölmesin, çocuklar ölmesin. Ve ebeveynler, artık yetişkin bir modelle, kendilerini başka şekilde hissettirsin evlatlarına...

Nesrin Cansever


Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 63
Bütün postalar: 107
Bütün kullanıcılar: 17
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Şimdiye kadar 9118 ziyaretçi (17758 klik) kişi sitemizi ziyaret etti!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol